Scientia, Fortitudo et Virtus (Bilgi, Cesaret ve Fazilet)

18 Ekim 2021

COVID-19: Solunum Yolunda İlk Savunma…

 Gönderi tarihi 

Korcan Ayata’nın (@korcanayata) Twitter akışından…

Korcan Ayata, Bazel Üniversitesi’nde (İsviçre), BiyoTıp Bölümünde Araşatırmacıdır.

Solunum yollarında bağışıklığın nasıl çalıştığı ve nasıl çalışmadığını elimden geldiğince basitleştirilmiş şekilde anlatacağım.

 Sağda solda duyduğunuz, bağışıklık kısa sürüyor, tekrar ve ağır hasta olunuyor, antikorlar 3-5 ayda kayboluyor gibi fantezilerden bahsetmeyeceğim.

Fantezi diyorum çünkü bilimsel temeli eksik veya bağışıklık bilgisi yetersiz kişilerin yargılarını ancak böyle adlandırabilirim.

Solunum yollarında patojenlere karşı evrimleşmiş üç ana unsur bulunur. Her insan ilk ikisiyle doğar, üçüncüyü ise geliştirir.

  • Duvar
  • Doğuştan gelen bağışıklık
  • Uyarlanabilir bağışıklık

– Duvar dediğimiz, tek katmanlı bir epitel hücre dokusu ve bu yapının üzerini kaplayan mukus tabakasından oluşur.

Epitel hücreler silia dediğimiz tüy benzeri uzantılara sahiptir ve bunları ileri geri hareket ettirerek mukusu yavaş yavaş yukarı iteler ve yutaktan sindirim sistemine yönlendirir. Bu şekilde bir yıl boyunca soluduğumuz her türlü patojen ve ortalama 1,8 kilo toz partikül

akciğerden atılır. Mukus içerisinde doğrudan patojenleri hedefleyen, bağlanıp etkisiz hale getiren proteinler ve antikorlar bulunur. Beslenme ve havanın nemine dikkat edilirse bu koruyucu duvar son derece etkilidir. Birçok patojen bu engeli geçemez. https://annualreviews.org/doi/abs/10.1146/annurev-virology-012420-022445

– Doğuştan gelen bağışıklık:

Bu kısım fiziksel bariyer etrafında dolaşan fagosit dediğimiz, “patojen yiyen” hücreleri içeriyor. Makrofaj, monosit, nötrofil gibi. Bunlar antikora ihtiyaç olmaksızın, bakteri, mantar, virüs ve parazitleri tanıyabilir, saldırabilir ve yutabilirler.

– Uyarlanabilir bağışıklık:

En gelişmiş ve kapsamlı bağışıklık bu kategori içindedir. Her bireyin kendi bağışıklığı vardır ve başka kimseye benzemez.

İçinde üç ana grup hücre vardır:

  • B ve plazma hücreleri
  • T hücreleri
  • Antijen sunan hücreler (dendritik hücre ve makrofajlar).

B ve plazma hücreleri solunum yolları mukozası içerisine antikorlar salarlar. Mukozaya özel bu antikorlar IgA tipindedir. Birbirine bağlı iki antikordan yapı 4 bağlanma ucuna sahiptir. Patojenleri çapraz bağlayıp, etkisiz hale getirebilir. Enflamasyon tetiklemez.

IgA tipi antikorlar kanda dolaşan IgG ve IgM antikorlardan yapısal olarak farklı oldukları için daha dayanıklı ve uzun ömürlüdürler. Bu antikorlara kanda az rastlanır. Çünkü bunların görevi mukozada bulunmak ve patojenleri burada tutmaktır.

Patojene özel B ve plazma hücreleri hafızaya sahiptir, yani tamamen aynı veya benzer patojen ile tekrar karşılaşıldığında, hızlı bir şekilde antikor salgılayıp enfeksiyonun yayılmasını engellerler. Bunlar uzun ömürlüdür ve saklandıkları özel cepler vardır. Kanda ender bulunur.

T hücreleri 2 ana kategoriye ayrılır: CD4 ve CD8

CD4 ler “yardımcı hücre” olarak da adlandırılırlar, B hücrelerinin patojenlere karşı hassasiyet kazanmasına ve hedefe özel antikor üretmelerine yardim eder. Gerektiğinde yeni B hücrelerinin gelişimini yönlendirirler.

CD8 ler ise öldürücü lenfosit olarak adlandırılırlar. Virüsle enfekte olmuş veya kanserleşmiş hücreleri tespit edip öldürmek için uzmanlaşmışlardır. Bu sayede virüslerin hücre içinde çoğalması engellenir. Bu hücreler tüm vücut hücrelerine virüs kontrolü  yapabilirler.

Antijen sunan hücrelerin görevi, mukozada veya vücut içinde tespit ettikleri yabancı yapıları lenf bezlerine götürüp CD4 yardımcı T hücrelere tanıtmaktır. Bunu bir tür istihbarat servisi gibi düşünebilirsiniz. Sistem birbirine bağlı bir zincir şeklinde çalışır.

Tek başına mukus ve akış kontrolü bile çok önemli bir bileşendir. Bu noktaya kadar, kişinin vücuduna virüs girememiştir, ama süprüntü testinde PCR pozitif çıkar. İçeriye giremeyip kalan virüsler parçalanır ve antijen sunan hücreler tarafından arşivlenir.

Yukarıdaki bileşenlerin herhangi birinde önemli bir bozulma, enfeksiyonlara karşı duyarlılığa yol açar.

 Bir bileşen başarısız olunca, işareti kandaki antikorlardır. Tam da bu yüzden, hastalık şiddeti ve virüsün sistemik yayılması, kandaki antikor seviyelerinin göstergesidir.

Birincil savunmalarla daha bir enfeksiyon başlamadan virüsü atlatmış insanlar daha düşük ve daha hızlı azalan sistemik antikor seviyesine sahip olacaktır, bu tamamen normal.

Fakat bu o kişileri kesinlikle korumasız bırakmaz. Artık solunum yolu mukozasinda bağışıklığın kendi hafızası oluşmuştur. Bu hafıza sadece B ve plazma hücreleri için değil, aynı zamanda CD4 ve CD8 T hücre tipleri için de mevcuttur.

Evet, bu hafızalı hücreler onlarca yıl solunum yolu duvarlarında oturup bekleyebiliyorlar, hangi düşmana saldıracaklarını biliyorlar. Beklediklerine oldukça benzer bir patojen bile geldiğinde harekete geçecekler. Bu kalıcı bir bağışıklık hafızası türüdür. Düşman unutulmuyor.

Kandaki antikorlar tamamen yok olsa bile hafızali B hücreleri varlığını sürdürür ve gerektiğinde yeniden antikor üretebilir.

https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2020.08.23.20179796v1

Yeni koronavirüs hakkındaki en önemli sorulardan biri, enfekte olan kişilerin yeniden enfeksiyona karşı bağışık olup olmadığı ve eğer öyleyse bunun ne kadar sürdüğüdür. Yüksek sayıda denekle yapılan çalışmalar bu sürenin en az 6-7 ay olduğunu gösteriyor.

https://uahs.arizona.edu/news/uarizona-health-sciences-study-shows-sars-cov-2-antibodies-provide-lasting-immunity

En son yayınlanan ve 30.000 den fazla katılımcı ile yapılan Newyork çalışması da hastalığı geçirenlerin yüksek miktarda bloke edici antikor ürettiğini gösterdi.

https://t.co/frdSi6nIdC?amp=1

Yukarıdakileri okuduysanız, artık kandaki antikorların yalnızca sistemik hastalık durumuna karşı koruyucu olduğunu, üst solunum yolu semptomlarını ve hatta hafif bir zatürreyi bile önleyemediklerini biliyorsunuz; tabi bulaşıcılığı engellemelerinin mümkün olmadığını da.

 “Genel olarak, bu bulgular enfeksiyondan altı ay sonra SARS-CoV-2’ye karşı güçlü bir hücresel (T hücresi) bağışıklık tepkisine işaret etmektedir.  Bu bulgular, yalnızca SARS-CoV-2’ye karşı bağışıklığın nasıl çalıştığına dair anlayışımızı beslemekle kalmayacak, aynı zamanda… gelecekteki aşı stratejilerine de yardımcı olacaktır.  Bu hücresel bağışıklık tepkisinin uzun vadede devam edip etmediği ve yeniden enfeksiyon olasılığına nasıl karşılık vereceğimin araştırılmaya ihtiyacı vardır”

https://uk-cic.org/news/cellular-immunity-sars-cov-2-found-six-months-non-hospitalised-individuals

Bu noktada bağışıklık sistemi ve bulaşıcı hastalık uzmanlarının bile bu mekanizmaları görmezden gelip fantazi kıvamında açıklamalar yapmasını hayretle izliyorum. Bağışıklık inkarcılarına kulak asmayın!

En sona da bir video ekleyelim, bağışıklık sistemini basitçe anlatıyor. İngilizce ama konu çok güzel işlenmiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder