Bu yeni bulgular, vücudumuza giren mikrop ve diğer yabancı ajanlara karşı savaştığını bildiğimiz makrofajların (bir çeşit bağışıklık hücresi) kanser tümörlerine karşı o kadar da düşmanca davranmadıklarını ortaya koydu.
Hatta, makrofajların kanser hücrelerini uyardıkları, onların daha da çoğalmalarına ve metastaz (vücut içinde dağılıp yeni yerlerde kök salma) neden olduklarını ortaya koydu.
Eskiden neye inanıyorduk?
Eğere bağışıklık sistemimizi (bunların içinde makrofaj hücreleri da var)
güçlendirirsek, bu hücreler vücudumuzdaki kanser hücrelerine savaş açacak ve
onları silip süpürecekti.
Heyhat… kanser hücreleri
birer mikrop veya parazit değildi. Vücudumuzun bizatihi ürettiği kendi
hücrelerimizdi. Tek farkları, normal hücrelerimiz gibi yaşlanıp normal veya
vücut tarafından programlanmış bir yolla öleceklerine, kendilerini koruma
içgüdüsü ile ölümsüzlüğü seçiyorlardı. Bu durum bizim aleyhimize olsa da,
onların lehine idi ve böylece sonsuz yaşayabilirlerdi.
Dolayısı ile bugün kanser
hücrelerine karşı geliştirdiğimiz birçok ilaç kendi hücrelerimize da aynı
derecede zarar verir. Tek fark, kanser hücreleri daha agressif çoğaldığından,
en çok bu hücrelerin çoğalması engellenir.
Makrofaj konusuna
dönersek. Yaygın görüşün tersine, bu hücrelerin tümör çevresinde
toplanmadıkları ve hatta salgıladıkları birtakım küçük kimyasallarla (kemokin
ve sitokin) kanser hücrelerinin daha da agresif bölünmelerini ve bunların
beslenmeleri için yeni kan damarlarının oluşmasını (anjiyogenez) teşvik
ettikleri sanılmaktadır.
Hatta, kanserli farelerin
makrofajları hedeflenip ve bu bağışıklık hücrleri tamamen ortadan
kaldırıldığında, tümörlerin metastaz yapamadığı saptanmıştır.
Makrofajlar adeta bir amip gibi sürünerek hareket ederler ve kandaki belki de en hareketli hücreleridir. Kanserli bir hücre ile karşılaştıklarında, yalancı kollarını ona doğru uzatırlar. Ancak, yaygın görüşün tersine, kanserli hücreyi sarıp yutacaklarına, salgıladıkları kimyasallarla onun oradan sökülüp vücudun başka yererline gidip monte olup orada da bir tümör oluşturmasına sebep olurlar.
Makrofajlar adeta bir amip gibi sürünerek hareket ederler ve kandaki belki de en hareketli hücreleridir. Kanserli bir hücre ile karşılaştıklarında, yalancı kollarını ona doğru uzatırlar. Ancak, yaygın görüşün tersine, kanserli hücreyi sarıp yutacaklarına, salgıladıkları kimyasallarla onun oradan sökülüp vücudun başka yererline gidip monte olup orada da bir tümör oluşturmasına sebep olurlar.
Sonuç olarak,
vücudumuzdaki tüm hücrleri (kanser hücreleri dahil) birer küçük canlı (esasen
de zaten canlılar) olarak tahayyül ediniz. Kimisi makrofajlar gibi hareketli
kimisi de özel yerine monte edilmiş ve orada özel bir işlevi yerine getiriyor. Bazıları
(kanser hücrleri), ise raydan çıkmış ve vücudu bir parazit gibi kendi lehine
sömürme niyetinde. Hareketli savunma hücrelerimiz bu parazit emsali hücrelerle
karşı karşıya geldiklerinde, “-ohh seni yakaldım şimdi sonun geldi” demiyor.
O andaki konjoktür çok
önemli. Savaş da olabilir barış da. Savaş kazanılırsa harika!… Barış olursa,
sonun kötü biteceği kesin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder