Dünyada yaklaşık 9 milyon
araştırmacının olduğu tahmin ediliyor. Ve bu araştırmacılar yine yılda 2
milyonun üzerinde yayın yapıyor (Thomson Reuters, 2015).
Bu, araştırmacı sayısı
başına yılda yaklaşık 0.22 yayına denk geliyor. Yani, yaklaşık 5 araştırmacıya yılda 1 adet yayın düşüyor. Çünkü, yayın yapmak gerçekten meşakkatli bir iş.
Önce, bir projen olacak. Bu projeyi yürütmek için yeterli finansal destek sağlayacaksın (TÜBİTAK 1001 projelerinin nasıl zor kabul olunduğunu biliyoruz. Sanırım 1001'e sunulan projelerin yaklaşık % 10'u destekleniyor). Projeyi başlatıp aylarca araştırma yapacaksın ve elde ettiğin verilerden yayın yapacaksın. Adam gibi bir yayını yazmak ise en az 3 ayını alır (bunu yaklaşık 8 yıl Amerika'da okumuş ve çalışmış biri olarak söylüyorum).
Ancak, büyük araştırma merkezlerinde 10'larca (bazen 100'e yakın) araştırmacısı bulunan bazı bilim adamları bir yıl içinde 10'larca yayın yapabiliyor. Çünkü çalışanlarının çoğu doktorasını almış kişilerdir. Bu becerikli araştırmacılar, makaleyi baştan sona yazarlar ve proje yürütücüsü veya asıl araştırmacıya sadece şöyle bir okumak ve varsa revizyon kalır.
Problem, aklı başında bir projesi olmayan, hiç bir yerden finansal destek almayan (BAP projelerini projeden saymıyorum) ve laboratuarında (eğer tabi laboratuarı varsa) doğru dürüst çalışanı olmayan bazı göz açıkların bir yılda 10'larca yayın yapmasıdır. Bundan, şüphe duymak gerekir. Çünkü, bilimde şüphecilik birinci kaidedir.
Neyse, konumuza dönelim. Tabi dünyada bu kadar araştırmacı ve yayın olunca, kimlerin “en etkili bilim adamları” olduğunu yayınlarından detaylı bir analiz yaparak çıkarıp sunmak oldukça zor (eğer imkansız değilse). Dolayısı ile Thomson Reuters gibi dergi indeksleme ve onlara etki faktörü vermede tekel oluşturmuş bir kurum, işin kolayına kaçıp sadece “yayın sayısı” ile bir değerlendirme yapmakta ve böyle çalıştığı üniversitesi bile olmayan HAYALET bilim adamaları ortaya çıkmakta.
Önce, bir projen olacak. Bu projeyi yürütmek için yeterli finansal destek sağlayacaksın (TÜBİTAK 1001 projelerinin nasıl zor kabul olunduğunu biliyoruz. Sanırım 1001'e sunulan projelerin yaklaşık % 10'u destekleniyor). Projeyi başlatıp aylarca araştırma yapacaksın ve elde ettiğin verilerden yayın yapacaksın. Adam gibi bir yayını yazmak ise en az 3 ayını alır (bunu yaklaşık 8 yıl Amerika'da okumuş ve çalışmış biri olarak söylüyorum).
Ancak, büyük araştırma merkezlerinde 10'larca (bazen 100'e yakın) araştırmacısı bulunan bazı bilim adamları bir yıl içinde 10'larca yayın yapabiliyor. Çünkü çalışanlarının çoğu doktorasını almış kişilerdir. Bu becerikli araştırmacılar, makaleyi baştan sona yazarlar ve proje yürütücüsü veya asıl araştırmacıya sadece şöyle bir okumak ve varsa revizyon kalır.
Problem, aklı başında bir projesi olmayan, hiç bir yerden finansal destek almayan (BAP projelerini projeden saymıyorum) ve laboratuarında (eğer tabi laboratuarı varsa) doğru dürüst çalışanı olmayan bazı göz açıkların bir yılda 10'larca yayın yapmasıdır. Bundan, şüphe duymak gerekir. Çünkü, bilimde şüphecilik birinci kaidedir.
Neyse, konumuza dönelim. Tabi dünyada bu kadar araştırmacı ve yayın olunca, kimlerin “en etkili bilim adamları” olduğunu yayınlarından detaylı bir analiz yaparak çıkarıp sunmak oldukça zor (eğer imkansız değilse). Dolayısı ile Thomson Reuters gibi dergi indeksleme ve onlara etki faktörü vermede tekel oluşturmuş bir kurum, işin kolayına kaçıp sadece “yayın sayısı” ile bir değerlendirme yapmakta ve böyle çalıştığı üniversitesi bile olmayan HAYALET bilim adamaları ortaya çıkmakta.
Bunun için, GOOGLE’da “THE
WORLD’S MOST INFLUENTIAL SCIENTIFIC MINDS 2015” dosyasını taratıp indirin ve PDF
dosyasında “search” düğmesini tıklayarak “Turkey” yazın. Uzun listede 9 Türk
bilim insanı da var. Bazılarını tenzih ederim ama, bağlı oldukları kurumu “Üniversite
Mahallesi” olarak yazmış 3 kişi var. Bunlar, “GERÇEK” kişiler mi? yoksa “HAYALET”
mi? Beni düzeltirlerse memnun olurum… Ayrıca, 3 çiftin soyadı ve çalıştığı kurumlar aynı. Bu, bana biraz aile içi şirket görüntüsü veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder