Şunu hemen söyleyeyim. Çok yeni bir keşif olmasına rağmen, kolay, ucuz ve sonuç alıcı olmasından
dolayı bu teknolojinin PCR gibi yaygınlaşacağı sanılıyor. Bugün nerede ise
CRISPR-Cas9 sistemini duymamış bir moleküler biyologa rastlayamazsınız. Herkes
ondan bahsediyor. Hatta gelecek yıl veya önümüzdeki birkaç yıl içinde bu sistemi
keşfedenlerin Nobel Ödülü alacağı üzerine bahisler bile var.
Ancak, CRISPR-Cas
sisteminin kim tarafından ilk keşfedildiği şimdilerde büyük tartışma konusu. Şu
anda dünyada binlerce laboratuar bu sistemi kullanmakta ve onlarca kişi ise,
BEN, BEN deyip sistemi ilk keşfedenlerin kendileri olduğunu öne sürmekte. Hayatımda,
bilimsel bir buluşun bu kadar sahibi olduğuna rastlamadım. Patent başvuruları,
çıkar çatışmalarından kaynaklanan davalar havada uçuşuyor.
Daha önceki bir yazımda, yaygın
görüşün CRISPR-Cas’ın iki bayan bilim insanı tarafından olduğu yönünde idi ve
hala da o görüşümü muhafaza ediyorum (bkz. Gen ve Genom Edit Etme). Çünkü, CRISPR-Cas sistemi 2005 yılından
beri bilinmesine rağmen, onun etkili bir genom edit etme aracı olabileceğini
ilk defa bu iki bayan 2012 yılındaki makalelerinde gösterdiler ve bunu da bilim
aşkı için yaptılar.
Ancak, paranın ve ünün
peşinde olan büyük araştırma enstitüleri, müdürleri ve ilaç şirketleri bir algı yaratma
peşindeler. Bu sistem bilmem ta 1990’larda hangi doktora öğrencisi tarafından
bulunmuş da, ancak uygun dille bunu yayınlayamamış da, vs. vs. vs… Bunların
amacı, bakteriler tarafından milyarlarca yıldır başvurula gelen, tamamen doğal
olan bu sisteme sahip olup, yapacakları ufak tefek değişikliklerle onu patentlemek ve hem parayı
cebe indirmek hem de üne kavuşmak. Yani, bunlar konuyu saptırarak, kendi
yaptıklarını öne çıkarır, işin esas sahiplerini ya tamamen görmezden gelirler ya da sadece satır aralarında yer
verirler.
Halkın ve okuyucunun dilinden
iyi anlayan, etkili yazı yazma sanatını iyi bilen bu kişi ve kurumlar, ayarladıkları
iyi dergilerde yayınladıkları perspektif ve yorumlarla işin mükâfatının
peşindeki gözü açık ve aç gözlülerdir bunlar. Bunlar bilim sadece şan, şöhret
ve para için yaparlar. Bunların biliminden insanlığa hiç bir fayda gelmez, sadece onu cebimizi boşaltmanın bir aracı olarak kullanırlar.
Çünkü ileride bu sistemin
genom ve gen edit etmede standart olacağı ve “tasarım bebeklerden” tutun, tek
genle geçen birçok genetik hastalığın düzeltilmesi, yüksek verimli hayvan ve
bitkilerin geliştirilmesi gibi sayısız alanda uygulama bulacağı
düşünülmektedir. Henüz, kliniğe gelmemesine rağmen, bu teknikle insan
embriyolarında veya eşey hücrelerinde nokta atışı ile bazı hastalıklara sebep olan gen mutasyonları
tamir edildi. Dolayısı ile uygulama potansiyeli oldukça yüksek ve yaygın
kullanımının neredeyse bugün hemen her biyoloji, genetik ve klinik laboratuarda
bulunan PCR gibi olacağı düşünülmekte. Tek fark, bu sistemin PCR gibi pahalı
bir araç değil de, amaca göre dizayn edilmiş ucuz bir ifade vektörü (DNA molekülü)
olmasıdır. Tabi, açgözlü kişi ve kurumlar, bu kadar etkisi olacak ucuz bir sitemi nasıl yapıp edip halkın canına okumak için (maddi olarak) kullanabilecekleri sorusunun peşindeler.
Umarım, bilim
politikalarımız (tüm dünyadan bahsediyorum) ve bilimi bilim için yapan insanlar, yukarıda bahsettiğim tipteki açgözlü kişi ve kurumların böyle güzel bir
bilimsel buluşu kendi amaçları doğrultusunda pazarlayıp, şişik egolarını daha
da şişirmelerine engel olurlar. Bunu da, krediyi esas sahibine vererek
başarabiliriz.
Not: İngilizce tarama yapıldığında, yazımın çıkması için başlığı aynı zamanda bu dilde yazdım.
Not: İngilizce tarama yapıldığında, yazımın çıkması için başlığı aynı zamanda bu dilde yazdım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder