Gene sürümü istenen gen(ler)i belli yönde değiştirip uyararak tüm bir popülasyonu değiştirme anlamında kullanılıyor. Değişiklikler gen ilavesini, bozmayı veya modifiye etmeyi içerir.
Böylece popülasyonların üreme kapasitesi bu çeşit bir genetik mühendislik uygulaması ile düşürülebilir veya onların tamamen ortadan yok edilmesi sağlanabilir.
"Gen sürümü mühendisliği" şimdilik sadece eşeyli üreyen canlılarda mümkün olup, bakteri ve virüslerde henüz mümkün değildir.
Peki bu sürücü genler nasıl ortaya çıkmaktadır?
Fazla detaylara girmeden anlatırsak...
Bazı aleller (gen kopyaları) geliştirdikleri moleküler mekanizmalarla normalde %50 şansla taşınmanın çok üzerinde (% 100'e yakın) bir şansla taşınma (bir sonraki nesle geçme) özelliği gösterirler. Bu durum onlara gen sürüm özelliği kazandırır.
Aynı özelliklere sahip sentetik (yapay) genetik modüller, laboratuar popülasyonlarının geliştirilmesinde kullanılabilecek güçlü bir tekniktir. Bu teknikle yabanıl tip popülasyonlar da değiştirlebilir. Örneğin, zika virüsü ve malarya (sıtma)'yı yayan sivrisineklerle mücadele etmede veya herbisit ve pestisit dirençliliğini yok etmede bu teknik kullanılabilir.
(Büyütmek için resmin üzerini tıklayın)
Birkaç moleküler mekanizma ile gene sürümü başarılabilir. Sentetik gen sürümünde en yaygın yol endonükleaz (DNA'yı kesen enzimler)-tabanlı gen sürümüdür. Bu mekanizmayı mümkün kılacak teknoloji ise yine yeni bir buluş olan CRISPR-Cas görünüyor (CRISPR-Cas konusundakiş yazılarımı burada ve burada ve burada okuyabilirsiniz).
İstenen gen veya genlerin yanlı bir biçimde belli yönde sapması (kalıtım) mümkün olduğunda, bu tekniğin biyoteknoljide büyük bir çığır açacağı düşünülmektedir. Ancak, gen sürümü ile oluşturulan organizmaların çevreye salınması ve oradaki etkileri büyük bir etik tartışmayı da beraberinde getirecek gibi.
Henüz çok yeni olan bu teknoloji tam olarak pratiğe aktarıldığında, mikropların antibiyotik dirençliliğinden, bitki ve parazitlerin herbisit ve pestisit dirençliliğine kadar günümüzün baş belası bir çok hastalık ve haşere ile mücadelenin mümkün olabileceğini düşünüyorum.
Böylece, hastanelerde esas hastalığından kurtulup basit bir enfeksiyonla hayatını kaybeden, çoğunluğu Afrika'da olmak üzere sıtma ve diğer parazitik hastalıklardan ölen insan ve diğer organizmalar için bu yeni bilim yeni bir ışık ve umut kaynağı olacak gibi görünüyor.
Böylece popülasyonların üreme kapasitesi bu çeşit bir genetik mühendislik uygulaması ile düşürülebilir veya onların tamamen ortadan yok edilmesi sağlanabilir.
"Gen sürümü mühendisliği" şimdilik sadece eşeyli üreyen canlılarda mümkün olup, bakteri ve virüslerde henüz mümkün değildir.
Peki bu sürücü genler nasıl ortaya çıkmaktadır?
Fazla detaylara girmeden anlatırsak...
Bazı aleller (gen kopyaları) geliştirdikleri moleküler mekanizmalarla normalde %50 şansla taşınmanın çok üzerinde (% 100'e yakın) bir şansla taşınma (bir sonraki nesle geçme) özelliği gösterirler. Bu durum onlara gen sürüm özelliği kazandırır.
Aynı özelliklere sahip sentetik (yapay) genetik modüller, laboratuar popülasyonlarının geliştirilmesinde kullanılabilecek güçlü bir tekniktir. Bu teknikle yabanıl tip popülasyonlar da değiştirlebilir. Örneğin, zika virüsü ve malarya (sıtma)'yı yayan sivrisineklerle mücadele etmede veya herbisit ve pestisit dirençliliğini yok etmede bu teknik kullanılabilir.
(Büyütmek için resmin üzerini tıklayın)
Birkaç moleküler mekanizma ile gene sürümü başarılabilir. Sentetik gen sürümünde en yaygın yol endonükleaz (DNA'yı kesen enzimler)-tabanlı gen sürümüdür. Bu mekanizmayı mümkün kılacak teknoloji ise yine yeni bir buluş olan CRISPR-Cas görünüyor (CRISPR-Cas konusundakiş yazılarımı burada ve burada ve burada okuyabilirsiniz).
İstenen gen veya genlerin yanlı bir biçimde belli yönde sapması (kalıtım) mümkün olduğunda, bu tekniğin biyoteknoljide büyük bir çığır açacağı düşünülmektedir. Ancak, gen sürümü ile oluşturulan organizmaların çevreye salınması ve oradaki etkileri büyük bir etik tartışmayı da beraberinde getirecek gibi.
Henüz çok yeni olan bu teknoloji tam olarak pratiğe aktarıldığında, mikropların antibiyotik dirençliliğinden, bitki ve parazitlerin herbisit ve pestisit dirençliliğine kadar günümüzün baş belası bir çok hastalık ve haşere ile mücadelenin mümkün olabileceğini düşünüyorum.
Böylece, hastanelerde esas hastalığından kurtulup basit bir enfeksiyonla hayatını kaybeden, çoğunluğu Afrika'da olmak üzere sıtma ve diğer parazitik hastalıklardan ölen insan ve diğer organizmalar için bu yeni bilim yeni bir ışık ve umut kaynağı olacak gibi görünüyor.