YUVAL NOAH HARARI 15 Mart 2020, Time Magazine
Noah Harari, tarihçi, filozof ve en çok satan “Sapiens”, “Homo Deus” ve “21. Yüzyıl için 21 Ders”’in yazarıdır.
Çeviri: Enes Gültekin (Yüksek Lisans Öğrencisi), Düzeltme: Hikmet Geçkil (Öğretim Üyesi)
Birçok insan koronavirüs salgını için küreselleşmeyi suçluyor ve bu tür salgınları önlemenin tek yolunun dünyayı küreselleşmekten kurtarmak olduğunu söylüyor; duvarlar inşa edin, seyahati kısıtlayın, ticareti azaltın. Bununla birlikte, salgınları durdurmak için kısa süreli karantina gerekli olsa da, uzun vadeli izolasyon bulaşıcı hastalıklara karşı gerçek bir koruma sağlamayacağı gibi ekonomik çöküşe yol açacaktır. Tam tersi. Salgının gerçek panzehiri ayrışma değil, küresel işbirliğidir.
Salgınlar, küreselleşme çağından çok önce milyonlarca insanı öldürdü. 14. yüzyılda uçaklar ve yolcu gemileri yoktu, ancak Kara Ölüm on yıldan kısa bir süre içinde Doğu Asya’dan Batı Avrupa’ya yayıldı. Avrasya nüfusunun dörtte birinden fazlasına denk gelen 75-200 milyon arasında insanı öldürdü. İngiltere’de on kişiden dördü öldü. Floransa şehri 100.000 nüfusunun 50.000’ini kaybetti.
Mart 1520’de tek bir çiçek hastalığı taşıyıcısı Francisco de Eguía Meksika’ya ayak bastı. O sırada Orta Amerika’da tren, otobüs ve hatta eşek yoktu. Ancak bir çiçek hastalığı salgını, Orta Amerika’nın tamamını harap etti ve bazı tahminlere göre nüfusun üçte birine kadarını öldürdü.
1918’de özellikle virülan bir grip türü birkaç ay içinde dünyanın en ücra köşelerine yayılmayı başardı. O zamanlar, insan nüfusunun dörtte birinden fazlası olan yarım milyar insanı enfekte etti. Pandemik, bir yıldan az bir sürede belki de 100 milyon kadar insanı öldürdü. Yani dört yıl süren vahşi Birinci Dünya Savaşı’ndan daha fazla insan öldürdü.
1918’den bu yana geçen yüzyılda insanlık, artan nüfus ve daha iyi ulaşımın bir kombinasyonu nedeniyle salgınlara karşı daha savunmasız hale geldi. Tokyo veya Mexico City gibi modern bir metropol, ortaçağ Floransa’dan virüsler için çok daha zengin salgın yerleri sunar ve virüsün küresel ulaşım ağı bugün 1918’den çok daha hızlıdır. Bir virüs, Paris’ten Tokyo’ya ve Mexico City’ye 24 saatten daha kısa bir sürede girebilir. Bu nedenle, bazılarına göre bir ölümcül vebanın ardından başka bir enfeksiyon cehennemi yaşayacağımız sanılıyordu.
Bununla birlikte, salgınların görülmesi ve etkisi aslında dramatik bir şekilde azalmıştır. AIDS ve Ebola gibi korkunç salgınlara rağmen, yirmi birinci yüzyılda salgınlar, Taş Devrinden bu yana önceki zamanlardan çok daha küçük bir oranda insanı öldürüyor. Bunun nedeni, insanların patojenlere karşı en iyi savunmasının izolasyon değil, bilgi olmasıdır. İnsanlık salgın hastalıklara karşı savaşı her zaman kazandı, çünkü patojenler ve doktorlar arasındaki silahlanma yarışında patojenler kör mutasyonlara, doktorlar ise bilginin bilimsel analizine güveniyor.
1918’de hastalara “temiz hava tedavisi”nin uygulandığı bir grip kampı. Bettmann Archive/Getty Images
Kara Ölüm 14. yüzyılda ortaya çıktığında, insanlar buna neyin sebep olduğu ve bu konuda ne yapılabileceği hakkında hiçbir fikir sahibi değildi. Modern döneme kadar, insanlar genellikle öfkeli tanrılar, kötü niyetli şeytanlar veya kötü havadaki hastalıkları suçladılar ve hatta bakteri ve virüslerin varlığından şüphelenmediler bile. İnsanlar meleklere ve perilere inanıyorlardı, ancak tek bir damla suyun ölümcül yırtıcıların tüm bir donanmasını içerebileceğini hayal bile edemiyorlardı. Bu nedenle “Kara Ölüm” veya çiçek hastalığı ziyarete geldiğinde, yetkililerin yapmayı düşünebilecekleri en iyi şey, çeşitli tanrılara ve azizlere toplu dualar düzenlemekti. İşe yaramadı. Gerçekten, insanlar toplu dualar için bir araya geldiklerinde, genellikle kitle enfeksiyonları ortaya çıktı.
Geçen yüzyıl boyunca, bilim adamları, doktorlar ve hemşireler dünya çapında bilgi biriktirdiler ve birlikte hem salgınların arkasındaki mekanizmayı hem de bunlara karşı koymanın yollarını anladılar. Evrim teorisi, yeni hastalıkların neden ve nasıl patladığını ve eski hastalıkların nasıl daha öldürücü hale geldiğini açıkladı. Genetik, bilim insanlarının, patojenlerin hastalık şifrelerini ortaya koymasını sağladı. Ortaçağ insanları Kara Ölüm’e neyin sebep olduğunu asla keşfetmezken, bilim insanlarının yeni koronavirüsü tanımlaması, genomunu sıralaması ve enfekte olmuş insanları tanımlamak için güvenilir bir test geliştirmesi sadece iki hafta sürdü.
Bilim adamları salgınlara neyin neden olduğunu anladığında, onlarla savaşmak çok daha kolay hale geldi. Aşılar, antibiyotikler, iyileştirilmiş hijyen ve çok daha iyi bir tıbbi altyapı, insanlığın görünmez avcılarına üstünlük sağlamasına izin verdi. 1967’de çiçek hastalığı hala 15 milyon insanı enfekte etti ve 2 milyonunu öldürdü. Ancak sonraki on yıl içinde küresel bir çiçek hastalığı aşılama kampanyası o kadar başarılıydı ki, 1979’da Dünya Sağlık Örgütü insanlığın kazandığını ve çiçek hastalığının tamamen ortadan kaldırıldığını ilan etti. 2019’da tek bir kişi çiçek hastalığı tarafından enfekte edilmedi veya öldürülmedi.
7 Mart’ta New York’taki John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı’nda bir uluslararası gidiş terminali. Günler sonra, koronavirüs hakkındaki endişeler arttıkça Başkan Trump Avrupa’dan gelen yolcular için kısıtlamalar olduğunu açıkladı. Spencer Platt – Getty Images
Tarih bize şu anki Coronavirus salgını için ne öğretiyor?
İlk olarak, sınırlarınızı kalıcı olarak kapatarak kendimizi koruyamayacağımız görüldü. Salgınların, küreselleşme çağından çok önce, Orta Çağ’da bile hızla yayıldığını unutmayın. Yani İngiltere ile küresel bağlantılarınızı 1348’deki duruma getirseniz bile, bu hala yeterli olmaz. Kendinizi tecrit yoluyla korumak için ortaçağa gitmek yetmez. Tam Taş Devri’ne gitmelisin. Bunu yapabilir misin?
İkincisi, tarih gerçek korumanın güvenilir bilimsel bilginin paylaşılmasından ve küresel dayanışmadan geldiğini gösterir. Bir ülke bir salgına maruz kaldığında, ekonomik felaket korkusu yaşamadan salgın bilgilerini diğer ülkelerle dürüstçe paylaşmalı, kendini izole etmek yerine o ülkeye yardım eli uzatmalıdır. Bugün Çin, tüm dünyadaki ülkelere koronavirüs hakkında bazı önemli ders verebilir. Ancak bu, yüksek düzeyde uluslararası güven ve işbirliği gerektirir.
Etkili karantina önlemleri için de uluslararası işbirliğine ihtiyaç vardır. Salgın hastalıkların yayılmasını durdurmak için karantina ve korunma şarttır. Fakat ülkeler birbirlerine güvenmediğinde ve kendi başına kaldıklarını hissettiğinde, hükümetler bazı sert önlemleri almakta tereddüt ediyorlar. Ülkenizde 100 koronavirüs vakası tespit ederseniz, hemen tüm şehirleri ve bölgeleri kilitler misiniz? Büyük ölçüde, bu diğer ülkelerden ne beklediğinize bağlıdır. Kendi şehirlerinizi kilitlemek ekonomik çöküşe yol açabilir. Diğer ülkelerin sizin yardımınıza geleceğini düşünürseniz, bu sert önlemi benimseme olasılığınız daha yüksek olacaktır. Ancak diğer ülkelerin sizi terk edeceğini düşünüyorsanız, çok geç olana kadar tereddüt edersiniz.
Belki de insanların bu tür salgınlar hakkında fark etmesi gereken en önemli şey, salgının herhangi bir ülkede yayılmasının tüm insan türlerini tehlikeye atığını anlamalarıdır. Çünkü virüsler çoğalır. Korona gibi virüsler, yarasalar gibi hayvanlardan kaynaklanır. İnsanlara geçtiklerinde, başlangıçta bu yeni konaklarına kötü adapte olurlar. İnsanlar içinde çoğalırken, virüsler bazen mutasyonlara uğrarlar. Çoğu mutasyon zararsızdır. Ancak arada sırada bir mutasyon, virüsü daha bulaşıcı, insan bağışıklık sistemine daha dirençli hale getirir ve virüsün bu mutant türü, insan popülasyonunda hızla yayılır. Tek bir kişi sürekli replikasyona uğrayan trilyonlarca virüs parçacığına ev sahipliği yapabileceğinden, enfekte olan her insan, virüslere adapte olabilmeleri için trilyonlarca yeni fırsatlar sunar. Her insan taşıyıcı, virüs için trilyonlarca piyango bileti veren bir kumar makinesi gibidir. Çoğalması için, virüsün sadece bir kazanan bilet çekmesi gerekir.
Bu sadece bir spekülasyon değil. Richard Preston’ın “Kırmızı ZondaKriz”i, 2014 Ebola salgını için tam da böyle bir olay zincirini anlatıyor. Salgın, bazı Ebola virüslerinin yarasadan insana geçmesiyle başladı. Bu virüsler insanları çok hasta etti, ama yine de yarasaların içinde yaşamaya insan vücudundan daha fazla adapte oldular. Ebola’yı nispeten nadir görülen bir hastalıktan öfkeli bir salgına dönüştüren şey, Batı Afrika’nın Makona bölgesinde bir yerde tek bir insana bulaşan bir Ebola virüsündeki tek bir gende tek bir mutasyondu. Mutasyon, Makona suşu adı verilen mutant Ebola suşunun insan hücrelerinin kolesterol taşıyıcılarına bağlanmasını sağladı. Enfekte olan insanlar kolesterol yerine artık Ebola’yı hücrelere taşıyorlardı. Bu yeni Makona türü insanlara dört kat daha bulaşıcıydı.
Bu satırları okurken, belki de benzer bir mutasyon, Tahran, Milano veya Wuhan’da bir kişiyi enfekte eden koronavirüsteki tek bir gende gerçekleşiyor olabilir. Eğer bu gerçekten gerçekleşiyorsa, bu sadece İranlılar, İtalyanlar ya da Çinliler için değil, sizin hayatınız için de doğrudan bir tehdittir. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar, koronavirüse böyle bir fırsat vermemek için hummalı bir şekilde çalışıyor. Bu da her ülkedeki herkesi korumamız gerektiği anlamına geliyor.
1970’lerde insanlık çiçek virüsünü yenmeyi başardı çünkü tüm ülkelerdeki tüm insanlar çiçek hastalığına karşı aşılandı. Bir ülke bile nüfusunu aşılamazsa, insanlığın tamamını tehlikeye sokabilirdi, çünkü çiçek hastalığı virüsü bir yerde var olduğu ve evrildiği sürece, her zaman tekrar her yere yayılabilirdi.
Virüslere karşı mücadelede insanlığın sınırlarını yakından koruması gerekiyor. Ancak bu sınırlar ülkeler arasındaki sınırlar değil. Daha ziyade, insan dünyası ve virüs küresi arasındaki sınırı korumalıdır. Dünya gezegeni sayısız virüsle işbirliği yapıyor ve genetik mutasyonlar nedeniyle yeni virüsler sürekli gelişiyor. Bu virüs küresini insan dünyasından ayıran sınır, her insanın bedeninin içinden geçer. Tehlikeli bir virüs bu dünyanın herhangi bir yerinde sınıra nüfuz etmeyi başarırsa, tüm insan türlerini tehlikeye atar.
Geçen yüzyıl boyunca, insanlık bu sınırı daha önce hiç olmadığı kadar güçlendirdi. Modern sağlık sistemleri bu sınırda bir duvar görevi görecek şekilde inşa edildi. Hemşireler, doktorlar ve bilim adamları, virüslere karşı devriye gezen ve davetsiz misafirleri püskürten muhafızlardır. Ancak, bu sınırın uzun bölümleri acımasızca açık bırakılmıştır. Dünya genelinde temel sağlık hizmetlerinden bile yoksun yüz milyonlarca insan var. Bu hepimizi tehlikeye sokar. Ulusal anlamda sağlığı düşünmeye alışkınız, ancak İranlılar ve Çinliler için daha iyi sağlık hizmeti sunmak İsraillileri ve Amerikalıları da salgınlardan korumaya yardımcı olur. Bu basit gerçek herkes için açık olmalı, ancak maalesef dünyadaki en önemli insanlar bile bazen bunu görmezden geliyor.
Başkan Trump, 13 Mart’ta Washington DC, Beyaz Saray’da coronavirus hakkında bir haber konferansı sırasında ulusal bir acil durum ilan ettikten sonra podyumdan ayrılıyor. Alex Brandon — AP
Lidersiz Bir Dünya
Bugün insanlık sadece koronavirüs nedeniyle değil, aynı zamanda insanlar arasında güven eksikliği nedeniyle de akut bir krizle karşı karşıyadır. Bir salgını yenmek için insanların bilim uzmanlarına güvenmesi, vatandaşların kamu yetkililerine güvenmesi ve ülkelerin birbirlerine güvenmesi gerekir. Son birkaç yıldır sorumsuz politikacılar bilime, kamu otoritelerine ve uluslararası işbirliğine kasten zarar verdiler. Sonuç olarak, küresel liderlerden yoksun olmamız, bizi koordine edilmiş bir küresel tepkiye ilham verebilecek, örgütlenebilecek ve finanse edebilecek bu krizle karşı karşıya bıraktı.
2014 Ebola salgını sırasında ABD bu tür bir lider olarak hizmet etti. ABD, 2008 mali krizinde, küresel ekonomik krizi önlemede de benzer bir rol üstlendi. Ancak son yıllarda ABD, küresel lider rolünden istifa etti. Şu anki ABD yönetimi, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası organizasyonları desteklemedi ve dünyaya ABD’nin artık gerçek bir arkadaşı olmadığını, sadece çıkarları olduğunu açıkça belirtti. Koronavirüs krizi patladığında, ABD kenarda kaldı ve şimdiye kadar öncü bir rol almaktan kaçındı. Sonunda liderlik üstlenmeye çalışsa bile, mevcut ABD yönetimine duyulan güven o kadar aşındı ki, ancak sadece birkaç ülke ona güvenecekti. Sloganı “Önce Ben” olan bir lideri takip eder misiniz?
ABD’nin bıraktığı boşluk başka hiç kimse tarafından doldurulmadı. Tam tersi. Yabancı düşmanlığı, soyutlanma ve güvensizlik artık uluslararası sistemin çoğunu karakterize ediyor. Güven ve küresel dayanışma olmadan, koronavirüs salgınını durduramayacağız ve gelecekte bu tür salgınları daha fazla göreceğiz. Ancak her kriz bir fırsattır. İnşallah şu anki salgın, ayrışmanın akut tehlikesini insanlığa gösterir.
Salgın E.U. için altın bir fırsat olabilir ve son yıllarda kaybettiği popüleritesini yeniden kazanabilir. Üye ülkelere yardım etmek için hızlı ve cömertçe para, ekipman ve sağlık personeli göndernilir. Bu, Avrupa idealini herhangi bir politik konuşmadan daha iyi kanıtlar. Öte yandan, her ülke kendini savunmak için bırakılırsa, salgın Birlik için ölüm çanı olabilir.
Bu kriz anında, hayati mücadele insanlığın kendi içerisindedir. Bu salgın, insanlar arasında daha fazla muhaliflik ve güvensizlik ile sonuçlanırsa, virüsün en büyük zaferi olacaktır. İnsanlar kavga ettiğinde virüsler iki katına çıkar. Aksine, salgın küresel işbirliğini sağlarsa, sadece koronavirüse değil, gelecekteki tüm patojenlere karşı bir zafer olacaktır.
Telif Hakkı © Yuval Noah Harari 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder