Çünkü, eğitim sistemimiz ve aile ortamımız okumayı bir "ceza" olarak sunar da onun için.
Küçücük çocuklara:
"Çocuğum kitabını oku, dersini çalış sonra seni sinemaya götürelim ya da biraz bilgisayar oyunu oynarsın" türünden birşeyler demiyen var mı?
Bu sözün çocuğun kafasındaki gizli anlamı şu:
"Okumak zor, zahmetli, sıkıcı bir iştir. Eğer sen bu cezaya katlanırsan, seni sinema veya bilgisayar oyunu ile ödüllendireceğiz"
Böyle bir ortamda büyüyen çocukların şuur altına ileriki yaşamlarında "okumak" lafzı "ceza" ile eşdeğerde bir şey olarak kazınır kalır.
Bunun sonucu, üniversitelerde öğrenciler kalem, kitap, defter yerine pahalı iPhone, Samsung, vs telefonlarla gelirler, İnternet'te amaçsız biçimde oradan oraya savrulurlar. Hepsi çok okuyan toplumlar tarafından yapılmış günümüzün bu araçlarını bizler sadece tüketir, ağzımız açık bakarız.
Okuma aşkının aşılandığı bir toplumun bireyi ile, okumanın "ceza" olarak görüldüğü bir toplumun bireyi arasındaki farkı aşağıdaki fotoğraflardan daha çarpıcı biçimde ne ifade edebilir?
Sokakta yaşayan evsiz-barksız adamdan, tren bekleyen bayana kadar her şart altında ve her ortamda okuyan insanların olduğu bir toplumla, okumaktan nefret eden toplumlardaki bireyler arasındaki kültür, buluş, icat ve üretme farkını varın siz düşünün.
Bırakın parkta, durakta, otobüste, uçakta okumayı yukarıdaki gibi bir görüntüyü üniversite kampüslerimizde bile zor görürsünüz. İki- üç genç insanın şu kampüste ellerinde kitap, bir arada oturduklarını görsem dişimi kıracağım!
Ondan sonra oturur kös kös düşünürüz. İlaçtan araca neden her şeyi gavur milletinden alıyoruz, bizim neyimiz eksik? diyerek...
Malatya'dan İstanbul'a (bu bir örnektir) 18 saat otobüs yolculuğu yapar ve bu süreyi önümüzdeki koltuğa ya da yolcuların ensesine bakarak değerlendirirsek, yukarıdaki soruyu daha çok sorarız.
Küçücük çocuklara:
"Çocuğum kitabını oku, dersini çalış sonra seni sinemaya götürelim ya da biraz bilgisayar oyunu oynarsın" türünden birşeyler demiyen var mı?
Bu sözün çocuğun kafasındaki gizli anlamı şu:
"Okumak zor, zahmetli, sıkıcı bir iştir. Eğer sen bu cezaya katlanırsan, seni sinema veya bilgisayar oyunu ile ödüllendireceğiz"
Böyle bir ortamda büyüyen çocukların şuur altına ileriki yaşamlarında "okumak" lafzı "ceza" ile eşdeğerde bir şey olarak kazınır kalır.
Bunun sonucu, üniversitelerde öğrenciler kalem, kitap, defter yerine pahalı iPhone, Samsung, vs telefonlarla gelirler, İnternet'te amaçsız biçimde oradan oraya savrulurlar. Hepsi çok okuyan toplumlar tarafından yapılmış günümüzün bu araçlarını bizler sadece tüketir, ağzımız açık bakarız.
Okuma aşkının aşılandığı bir toplumun bireyi ile, okumanın "ceza" olarak görüldüğü bir toplumun bireyi arasındaki farkı aşağıdaki fotoğraflardan daha çarpıcı biçimde ne ifade edebilir?
Bırakın parkta, durakta, otobüste, uçakta okumayı yukarıdaki gibi bir görüntüyü üniversite kampüslerimizde bile zor görürsünüz. İki- üç genç insanın şu kampüste ellerinde kitap, bir arada oturduklarını görsem dişimi kıracağım!
Ondan sonra oturur kös kös düşünürüz. İlaçtan araca neden her şeyi gavur milletinden alıyoruz, bizim neyimiz eksik? diyerek...
Malatya'dan İstanbul'a (bu bir örnektir) 18 saat otobüs yolculuğu yapar ve bu süreyi önümüzdeki koltuğa ya da yolcuların ensesine bakarak değerlendirirsek, yukarıdaki soruyu daha çok sorarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder