Bu konularda rekor hiç
şüphesiz ki Fizik alanında. Fizikçilerin akla yatkın ve güzel formüllerle izah ettiği
o kadar çok teori ve hipotezleri vardır ki bunlar ne yanlışlaşabilir ne de
doğrulanabilirler. Birkaç örnek: “Sicim Teorisi”, “Big-Bang”, “Çoklu Evren Kuramı”,
vs.
Şüphesiz insanoğlunun birkaç
yüz yıl önce gözlemleyebildiği cisimler santimetre veya milimetre boyutunda iken,
bugün santimetrenin trilyonda biri (10-12 cm) gibi atom-altı parçacıkları
belirleme noktasına erişilmiştir. Uzak mesafeleri görmek için de benzer şeyler
söylenebilir. Ancak, modern fiziğin dayandığı birçok teori (bunların bazılarına
belki varsayım da diyebiliriz) ne yazık ki, bu sınırların ötesi için ileri
sürülmüş ve günümüz teknolojisi ile kanıtlanmaları imkânsızdır.
(Büyütmek için resmin üzerini tıklayın)
Sanırım bu nedenledir ki, fizikçiler muazzam hayal güçleri ile bu bilinmeyen bölgelerde gezinerek olur olmaz teorilerini ileri sürmekte ve tabiri caizse “bir delinin kuyuya attığı taş, kırk akıllıyı da ömürleri boyunca meşgul etmektedir”. Bu teorilerden bazıları kanıtlansa bile, dünyamızın iyiliğine ne katkı sağlayacakları şüphelidir. Ancak, fizikçilerin çoğu sanırım tersini düşünmekte! Çünkü onlara göre, örneğin Biyoloji biliminin nispeten az gelişmiş olmasının temelinde bu alanda çok az sayıda teori üretilmesindendir.
Fizikçilerin bu savı
belki ilerdeki bir yazımın konusu olacaktır.
Yazımı bir Biyolog'dan
bir alıntı ile bitireyim:
Sabit fikirlere dayanan teyit edilmesi imkânsız
teorileri akılda tutmaktansa, hiç bir şey bilmemek daha iyidir.
-Claude Bernard (1813-1878)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder