Biyokimyacı DOUG ve onun genetikçi arkadaşı
(ki onu kimse tanımaz) iki emekli Profesördür. Bir tepenin eteğinde bulunan
evlerinde her sabah kahvelerini içerken ve her öğleden sonra biralarını
yudumlarken DOUG ve genetikçi arkadaşı birçok bilimsel konuyu tartışır ve
kafa yorarlarmış.
Bir sabah, sohbetleri hemen evlerinin aşağısında kurulu olan bir araba fabrikası üzerine yoğunlaşmış. DOUG ve arkadaşı sabah fabrikaya bir kısmı tulum giymiş işçi, diğerleri takım elbise-kravatlı, ellerinde Bond çanta iki grup insanın girdiğini ve akşama doğru fabrikanın diğer ucundan yeni arabaların çıkıp, sağa dönüp bir park yerinde dizildiklerini izlerlermiş.
Bir sabah, sohbetleri hemen evlerinin aşağısında kurulu olan bir araba fabrikası üzerine yoğunlaşmış. DOUG ve arkadaşı sabah fabrikaya bir kısmı tulum giymiş işçi, diğerleri takım elbise-kravatlı, ellerinde Bond çanta iki grup insanın girdiğini ve akşama doğru fabrikanın diğer ucundan yeni arabaların çıkıp, sağa dönüp bir park yerinde dizildiklerini izlerlermiş.
Ömürlerini üniversitede araştırma ile
geçirmiş DOUG ve genetikçi arkadaşının arabaların nasıl çalıştığı konusunda en ufak
bir fikirleri yokmuş. Her ikisi de buna iyice kafayı takmış ve farklı
alanlardan gelen bilgi birikimleri ile arabaların nasıl çalıştığını anlamak
için farklı çalışma metotları denemişler.
DOUG zengin bir adam olduğu için (biyokimyacıların çoğu gibi) hemen 100 araba satın almış, hepsini eritmiş ve analizleri sonucu eritilmiş maddenin % 10 cam, % 25 plastik ve % 60 çelikten meydana geldiğini ve ayrıca % 5 oranında bilinmeyen maddelerden oluştuğunu belirlemiş. DOUG arabaların hangi materyallerden ve hangi oranlarda yapılmış olduğunu belirlediği için buna çok sevinmiş. Bir sonraki fazdaki çalışmasında, bu belirlediği kimyasalları bulduğu oranlarda karıştırdığında nasıl bir sonuç çıkacağını merak etmiş. Dolayısı ile sabah kahvesi ile öğleden sonraki bira molaları arasındaki zaman içinde oldukça yoğun çalışmaya başlamış. Ancak, uygun oranlarda karıştırdığı bu materyallerden her defasında arabaya benzer herhangi bir şeyin çıkmadığını görünce de hayal kırıklığı yaşamış.
Bu sırada fazla çalışmaya alışık olmayan DOUG’un genetikçi arkadaşı (genetikçilerin çoğu gibi) daha ucuz ve daha az yorucu bir metodu denemekle meşgulmüş. Bir gün sabah kahvesinden önce yamaçtan aşağı inmiş ve tulumlulardan gelişi güzel birini seçmiş, ellerini bağlamış.
DOUG zengin bir adam olduğu için (biyokimyacıların çoğu gibi) hemen 100 araba satın almış, hepsini eritmiş ve analizleri sonucu eritilmiş maddenin % 10 cam, % 25 plastik ve % 60 çelikten meydana geldiğini ve ayrıca % 5 oranında bilinmeyen maddelerden oluştuğunu belirlemiş. DOUG arabaların hangi materyallerden ve hangi oranlarda yapılmış olduğunu belirlediği için buna çok sevinmiş. Bir sonraki fazdaki çalışmasında, bu belirlediği kimyasalları bulduğu oranlarda karıştırdığında nasıl bir sonuç çıkacağını merak etmiş. Dolayısı ile sabah kahvesi ile öğleden sonraki bira molaları arasındaki zaman içinde oldukça yoğun çalışmaya başlamış. Ancak, uygun oranlarda karıştırdığı bu materyallerden her defasında arabaya benzer herhangi bir şeyin çıkmadığını görünce de hayal kırıklığı yaşamış.
Bu sırada fazla çalışmaya alışık olmayan DOUG’un genetikçi arkadaşı (genetikçilerin çoğu gibi) daha ucuz ve daha az yorucu bir metodu denemekle meşgulmüş. Bir gün sabah kahvesinden önce yamaçtan aşağı inmiş ve tulumlulardan gelişi güzel birini seçmiş, ellerini bağlamış.
Kahvelerini içtikten sonra biyokimyacı
tekrar iş elbisesini giyip, alev makinesi ile yeni materyaller eritip bunların
kimyasal analizlerini yapmaya koyulurken, genetikçi ikinci bir kahve eline alıp
evin etrafında bir tur attıktan sonra oturup Genetik dergisinin son sayısına
bakmaya koyulmuş. Ancak, bu sırada aklı da elini bağlamış işçiden yoksun
çalışacak fabrikada imiş ve ne olacağını merakla düşünüyormuş.
O gün öğleden sonra her ikisi biralarını
yudumlamak için oturduklarında, DOUG terini silip şöyle bir nefes aldıktan
sonra genetikçi arkadaşına dönmüş ve heyecanla anlatmaya başlamış:
“Bu günkü çalışmalarımda özellikle sürekli
olarak % 25 plastik fraksiyonu ve % 75 oranında çelik fraksiyonu olan bir parça
ile karşılaştım ve bu parça şu şekilde bir şey (bu sırada önündeki peçetenin
bir köşesine bir direksiyon şekli çizmiştir). Şu sıralar, bunun herhangi bir
aktiviteye sahip olup olmadığını anlamak için bu karışıma cam fraksiyonu
ekliyorum. Her ne kadar şu ana kadar pek bir şey bulamadıysam da, cam
fraksiyonunun ilavesi ile umarım bir yerlere varırım. Eğere elimde daha büyük
bir alev makinesi olsaydı belki daha iyi sonuçlar elde ederdim”
DOUG bunları anlatırken, genetikçi
arkadaşının bir kulağından girip öbüründen çıkıyormuş. Çünkü onun aklı
fabrikadaymış. Akşama doğru arabalar birleştirme platformundan çıkıp, park
yerine dizilirken hemen bir şey fark etmiş. Tüm arabalarda yan camlar takılı
fakat ön ve arka camlar yokmuş. DOUG’ın konuşmasını bitirmesini bekledikten
sonra (genetikçiler çok kibar konuşmacılardır) genetikçi DOUG’a dönüp;
“Bu gün iki gerçeği belirledim. Ellerini
bağladığım işçi arabaların ön ve arka camlarını takmaktan sorumlu ve ayrıca ön
ve arka camların takılması yan camların takılmasından bağımsız bir proses”
Ertesi gün, genetikçi başka bir işçinin ellerini
bağlar ve akşama doğru platformdan çıkan araçların park yerinde biri birinin
üzerine yığıldıklarını ve bu arabalarda tek bir şeyin eksik olduğunu görür:
biyokimyacının kendisine bir gün önce göstermiş olduğu DİREKSİYON.
O gece genetikçi DOUG’ı dehşete düşürecek
sonuçlar açıklar: direksiyonlar arabaların sağa sola döndürülmesinden ve
ellerini bağladığı ikinci işçi ise direksiyonları monte etmekten sorumludur.
Başarılarından cesaret alan genetikçi,
ertesi sabah takım-elbise, kravatlı ve bir elinde Bond çanta diğerinde bir
lazer pointer olan birinin (ki bu fabrikanın müdür yardımcısıdır) ellerini
bağlar. O akşam DOUG ve genetikçi bunun arabalar üzerinde ne gibi bir etki ile
kendini göstereceğini heyecanla beklemeye koyulurlar. Bu sırada her ikisi de
belki de hiç araba oluşturulamayacağı konusunda spekülasyon yaparlar. Ancak, o
akşam çıkan arabalarda herhangi önemli bir eksiklik olmadığını gördüklerinde
oldukça şaşırırlar. Bunun üzerine, ertesi sabah her ikisi elerine ipleri alıp,
fabrikaya giren bütün takım-elbise, kravatlı ve Bond çantalıları bağlarlar ve
akşama yine önemli bir eksiklik olamadığını keşfederler.
Bu yazının orijinali için bkz.: Üniversite ve Toplum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder