Scientia, Fortitudo et Virtus (Bilgi, Cesaret ve Fazilet)

22 Nisan 2017

Kampüs kişilik ve kimliği yansıtır mı?

Dünyanın en saygın üniversitelerinin kampüsleri acaba tanındıkları alanlarla ne kadar uyumlu?
Yorumlar tamamen bana aittir ve gerçeği yansıtmayabilir ...
Bir kere çok eski (200 yıldan daha eski) üniversitelerin en göz alıcı noktasında kilise veya katedrale benzeyen ve üzerinde haç olan görkemli bir yapı var. Bu bilim ve dinin eskiden beri nasıl iç içe seyrettiğini de göstermektedir...
Birçok üniversite 2000'li yıllardan sonra eski mührünü (veya logo) bırakarak yeni bir logo ile devam etmektedir. Ancak, burada eski logolar verilmiştir. Onların daha gerçeği ve tarihi ifade ettiğini düşünüyorum. yeni logolar çok basit...
Başlayalım.
Aşağıdaki sıralama tamamen gelişigüzel olup, üniversitelerin bilimsel yetkinliği/etkinliği ile ilgili değildir. Ancak, seçilmiş olan üniversiteler dünyada hemen tüm akademik sıralamalarda önde (ilk 100de) gelenlerdir.
caltech-campus
caltech ile ilgili görsel sonucu
Caltech: mütevazilik, çalışkanlık, teknoloji... sadece dünya işleri!!!
harvard-campus
harvard ile ilgili görsel sonucu
Harvard: zenginlik, şöhret, dini motif ve aynı zamanda liberalizm!!! tıp... hukuk... ticaret...
mit-campusMIT ile ilgili görsel sonucuMIT: çalışkanlık, zorluk, beceri, akademik işbirliği, tanınma, yenilik, ürün... mühendislik...
stanford-campusstanford ile ilgili görsel sonucuStanford: bireycilik, başarı, ürün, yenilik, tanınma... tıp... biyoloji...
uc-la-campusİlgili resimUCLA: kişisel başarı, tanınırlık,
yale-campusYale ile ilgili görsel sonucuYale: eskilik, hak ettiğinden daha az tanınma... tıp... biyoloji...
u-oxford-campusoxford university logo ile ilgili görsel sonucuOxford: eskilik, şövalye, kilise, tanınma, elitizm, tarih...
cambridge-campuscambridge university logo ile ilgili görsel sonucuCambridge: Kraliyet, eskilik, kilise, ün...
campus-overhead-columbia-universityColumbia University shield.svgColumbia: şehir...
Carnegie-MellonCarnegie Mellon University seal.svgCarnegie-Mellon
cornell-univCornell University seal.svgCornell: ün... biyoloji...
Duke-Universityduke university logo ile ilgili görsel sonucuDuke: basketbol...
ETH-ZurichEth-zurich logo 1.pngETH-Zurich: Avrupa'nın göz bebeği... teknoloji... mühendislik..
Ga-Tech-campusGeorgiaTechSeal.svgGeorgia Tech
Humboldt Universityof-BerlinHuberlin-logo.svgHumboldt-Berlin
imp-coll-londonImperial College London crest.svgImperial College London: Kraliyet
johns-hopkins-campusJohns Hopkins University's Academic Seal.svgJohns Hopkins: girişimcilik,
Karolinska-InstituteKarolinska Institutet seal.svgKarolinska Inst: Nobel
McGill-UniversityMcGill University CoA.svgMcGill, Canada: Doğa
National-University-SingaporeNUS coat of arms.pngNational Univ Singapore: şehir
nc-state-campusNC State Seal.svgNorth Carolina State: Doğa
northwestern-south-campusNorthwestern University Seal.svgNorthwestern: şehir
Princeton-UniversityPrincetonshieldlarge.pngPrinceton: eski, ün, fizik..
Technical-University-of-Munichtechnical university of munich logo ile ilgili görsel sonucuTechnical Univ Munich: fikrim yok... şehir
u-alberta-campusUniv Alberta logo ile ilgili görsel sonucuUniv Alberta: doğa
u-arizona-campusİlgili resimUniv Arizona: çöl, güzellik, zor şart...
UC-BERKELEYUC Berkeley logo ile ilgili görsel sonucuUC Berkeley: ün, başarı, biyoloji, doğa...
uc-davis-campusUC Davis logo ile ilgili görsel sonucuUC Davis: fikrim yok... doğa...
u-colorado-campusUniversity of Colorado seal.svgUniv Colorado: doğa, katalitik RNA...
u-michigan-campusUniversity of Michigan seal.svgUniv Michigan: ün... doğa...
univ-chicagoUChicago presidential seal.svgUniv Chicago: şehir... tarih... ün...
Ludwig-Maximilian
Üniversite mühürü
Ludwig Maximilian, Munich: fikrim yok... logoda bol miktarda dini motif... Meryem vs..
 University-of-EdinburghUniversity of Edinburgh ceremonial roundel.svgUniv Edinburgh: eski... doğa...
 Univ-College-LondonUniv College London logo png ile ilgili görsel sonucuUniv College London: ün... eski... dini motif...
 university-of-illinois-urbana-champaignİlgili resimUniv Illinois-Urbana-Champaign: doğa... fizik...
 university-of-torontoUniv Toronto logo ile ilgili görsel sonucuUniv Toronto: şehir... dini motif...
 University-of-Washingtonİlgili resimUniv Washington: doğa... ün...
 University-PennsylvaniaUniv Pennsylvania logo ile ilgili görsel sonucuUniv Pennsylvania: şehir...
 Univ-Tokyo Univ-Tokyo logo ile ilgili görsel sonucuUniv-Tokyo: fikrim yok...
 Tsinghua-UniversityTsinghua Univ logo ile ilgili görsel sonucuTsinghua Univ, Çin: fikrim yok... ancak kampüsü sakin... Sanki 1.5 milyarlık çinde değilmiş gibi...
 Tokyo-University-TechnologyTokyo Univ Tech logo ile ilgili görsel sonucuTokyo Univ Tech: Tokyo'da bu kadar boşluk kalmış mı? doğa...
 Notre-Dame Notre-Dame logo ile ilgili görsel sonucuNotre-Dame: kilise... bol miktarda dini motif... futbol takımı...
UC-San-FranciscoUC San Francisco logo ile ilgili görsel sonucuUC San Francisco: tıp...
Devamı burada....

18 Nisan 2017

Buna da "Vay be!" demezsen, hiç bir şeye demezsin: Balon Balığının aşk için reveransı...

Aman Allah'ım... Hormonlarımız sadece bize değil basit yaratıklar olarak gördüğümüz birçok hayvana bile neler yaptırıyor...
İşte size Japon Balon balığının dişisinin ilgisini çekmek için katlandığı külfet: çok uzaklardan bile görünebilecek bir KALE...
balon-baligi
Peki neden? Zor bir soru...
Şeffaf bir görünümü olduğundan erkek Japon balığının su ortamında diğer hayvanlar ve tabi kendi dişisi tarafından görülmesi zorlaşmakta. Dişisi ile aşka yaşaması için denizin dibinde nerede olduğunu bir şekilde ona belirtmesi gerekiyor.
7/24 ve 10 gün çalışarak yukarıdaki eni 2 metreyi bulan muhteşem simetrideki halkaları ağzı, yelpazesi ve vücudu ile oluşturuyor. Bunu zaman karşı yarışarak yapıyor. Çünkü, 10 gün sonra dip akıntılar gelip denizin tabanındaki her şeyi allak bullak edecek...


Dişi bu sanatçının serini (yani kumdan kalesini) beğenirse, gelip halkaların içine yumurtalarını bırakıyor. Erkek balon balığı bu yumurtaları döllüyor. 
Sonuç?
Milyonlarca yıldır balon balığı neslini devam ettiriyor...

Felsefe profesörü arkadaşım Kemal Duruhan ise konu için şöyle bir yorum göndermiş:

“Sanatın, yani maddeye şekil veren form ve biçimin esasen sadece insana mahsus olmadığını: farklı yollarla doğanın bütün parçalarına bir yaşam iradesi olarak yansıdığını öğreniyoruz”
Linkler:

14 Mart 2017

Paranın bilimde de her şeyi halledeceğini sanan zengin bilim fakirleri!

zuckerbergsYandaki fotograftaki yüzü herkes tanıyordur... Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg (yanındaki de eşi Priscilla Chan). Yazımın konusu Mark'ın yakışıklılığı veya  Priscilla'nın güzelliği değil! Durdukları podyumda arka fondaki yazı...
Yazı aynen şöyle diyor:
"Çocuklarımızın yaşamında tüm hastalılara çare bulabilir miyiz?"
Yani bugün bir çocuk sahibi olsak ve o çocuk diyelim 80 yıl yaşasa, bu 80 yıl içinde bugünkü hastalıkları hepsini ortadan kaldırabilir miyiz?
Mark Zuckerberg, taktire şayan bir iş adamı ve hayırsever. Elindeki sihirli değnekle neye değse altına çeviriyor! Bir yazılım programı ile dünyanın yarısının ilgisini cezbetmiş...
Yani, tezgahta ve fabrikada ürettiği elle tutulur, tartıda tartılır bir şeyi yoksa da, sanal alemin sanal milyarderi...
Ancak benim, senin gibilerin ve diğer milyar sayıdaki insanın teveccühüne mazhar olan şirketinin reklam gelirlerinden elde edilen paralar gerçek! Yani yeşil yeşil dolarlar...
Bu kadar teveccüh ve ye ye bitmez para olunca, Zuckerberg tabi her konuda konuşabilme hakkını kendinde görüyor. Bu konular onun uzaktan yakından bildiği konular olmasa bile... 
İşte bu en son konuşmalarından birinde tam bir bilim adamı edası ile konuşuyor. Destekleyip 3 milyar dolar akıttığı bir proje ile tüm hastalıklardan insanoğlunu kurtarabileceği fikrine ve zikrine kaptırıyor kendini.
Hücrenin işleyiş mekanizması, kanser dahil diğer karmaşık hastalıkların nasıl ortaya çıktığı konusunda en ufak bir bilgisi yok. Ama olsun... Adam zengin. Boşuna zengin olmamış ya... Zenginler her şeyi bilir... Onun için zenginler hastalanmıyor!!! ve 1000 yıl yaşıyorlar!!!
3,000,000,000 dolar bilim için güzel para... Eminim bu para ile güzel buluşlar da yapılacaktır. Ancak, bu paraları projelerine akıtmaya çalışan bilim insanlarının da dürüst olup, Zuckerberg'e yanlış şeyler söyletmemeleri lazım...
Onun elindeki sihirli değneğin sadece "kuru" ve "cansız" bilgisayar ve telefonlar için geçerli olabileceğini, insanın ise "ıslak" ve "canlı" şeylerden yapıldığını ve bir yazılımdaki sıfır ve birlerden çok daha şey ifade ettiğini birilerinin hatırlatması gerekir...
Bir diğer "para zengini" ancak "bilim zügürtü" de Çinli biri. Ancak, Mark Zuckerberg'in iyi niyetli hayırsever yaklaşımı ile karşılaştırınca, bu adamın savları kötü niyetli.
la-fi-soon-shiong-ipo-20151128Adı, Patrick Soon-Shiong. Dünyanın en zengin doktoru olarak medyada geçiyor. Milyar dolarları var. Adam tam bir cin (Çin değil). Kendisi doktor olduğu için biraz bilim okumuş diye düşünüyorum... Ancak,  ortaya attığı fikirler onun tam bir "umut tüccarı" olduğunu ve kötü niyetli olduğunu gösteriyor.
Ne diyor Soon-Shiong?
2020'ya kadar kanseri yeryüzünden süpürecek süper fikirleri varmış. Oluşturduğu yardım şirketinin adı da ilginç: "Cancer Moonshot 2020. Türkçe'ye çevirmek zor. Ancak, adam kebdi fikrini aya ayak basmakla eşdeğer gördüğü açık. Bu fikirlerin peşinden gidecek araştırma merkezlerine milyon dolarlar akıtacakmış. Ancak, çok geçmeden anlaşılıyor ki, desteklediği bir kaç üniversitede bir koyup 10 kazanmış... Yani kazan kazan politikası..
Neyse yazımı daha fazla uzatıp sıkıcı hale getirmeden iki tarihi anekdotla bitireyim: 
1971 yılında Başkan Richard Nixon, kansere karşı savaş yasası olarak da bilinen Ulusal Kanser Yasasını imzalarken aynen şöyle diyor:“the time has come in America when the same kind of concentrated effort that split the atom and took man to the moon should
be turned toward conquering this dread disease”.
Türkçesi: "Atomu parçalamak ve aya adam göndermek için gösterdiğimiz yoğun çabayı, bu kötü hastalığın üstesinden gelmek için de kullanmanın zamanı Amarika'da gelmiştir".
Bundan 30 yıl sonra yani 2000 yılında İnsan Genom Projesi anons edildiği zaman, Başkan Bill Clinton da aynen şöyle diyor: “it is now conceivable that our children’s children will know the term cancer only as a constellation of stars”.
Türkçesi: "Şimdilerde öğle görünüyor ki, bir zaman sonra kanser denildiğinde çocuklarımızın çocukları bu terimi sadece "akrep burcu" ya da "yıldız takımı" olarak düşüneceklerdir".
Hastalıkların kökünü kazmak!!! İyi şanslar...

22 Şubat 2017

Yeteneği heba etmenin 1001 yolu!

Dünyamızda her yıl, binlerce parlak ve gelecek vaat eden üniversite mezunu genç insan iş gücüne katılır (tabi başta bir iş bulabilirse).
Bu gençler ortalamanın çok üstündeki zekaları ile ülkelerinin veya dünyanın en iyi üniversitelerinde yıllar boyunca hazırlanmışlardır.
Oldukça seçici ve rekabetçi lisans ve lisansüstü programları başarıp enstitü ve üniversitelerden mezun olan bu gençler, yaratıcılıklarını ortaya koyacakları bir iş yerinde yeterli fırsatı bulacaklarını umarlar.
Ancak onları tatsız bir sürpriz bekler!
Her ne kadar sahip oldukları bilgi, beceri ve donanım onların iyi bir iş bulmasında en büyük paya sahip olsa da, işe başladıklarında amirleri çoğu zaman onlardan bu yeteneklerini kullanmalarını beklemez ve bu parlak beyinler aptalca bulacakları rutin görevlerde tüketilirler.
Şansları varsa, yaratıcı ve zekalarını kullanabilecekleri riski yüksek, getirisi büyük bir işe başlayabirler. Ancak burada bile yapacakları en küçük hata, meslektaş ve patronlarının homurdanmasına neden olur.  Kurumdaki rutinin dışına çıkmamış arkadaşları terfi ederken, bu parlak zekalar ne yazık ki oldukları yerde sayarlar.   
Ülkemizde de ne yazık ki, yüz binlerce dolar harcanarak yurt dışına gönderilen yukarıdaki kalitede gençler, yurda döndüklerinde onları da buna benzer tatsız sürprizler beklemektedir!
Yurt dışında doktorasını almış, hatta doktora sonrasında bile bilmem kaç yıl yurt dışındaki saygın kurumlarda çalışarak bilgi ve tecrübe sahibi olmuş arkadaşlarımın yurda döndüklerinde akademik yetkinliklerinin dışında sayılabilecek rutin memuriyetlere verilerek nasıl heba edildiklerini bizatihi bilirim.
Şansları varsa, bir üniversitenin açtığı araştırma görevlisi kadrosuna atanabilirler. Bu sırada tabi, eğitimine Türkiye'de devam eden arkadaşlarının doçent ve hatta profesör olduğunu görürler. Çünkü, bizim gibi ülkelerde neyi bildiğin değil, kimi tanıdığın önemlidir. Dolayısı ile, kimisi merdivenleri tek tek çıkarken, kimisi asansörle çıkar.
Bu rutin memurluk, zaman kaybı ve geriye düşmüşlük onları mesleklerinden iyice soğutur ve yaşanacak maddi-manevi kayıplar tüm bunların üzerine tuz-biber olur ve kafayı yememişler ise hallerine şükrederler.
Bu, genel olarak çoğu dünya ülkesinde böyle. Bu nedenledir ki, dünyanın çivisi çıkmış!
Dolayısı ile yer yüzünde bilim, teknoloji, ekonomi, demokrasi, entelektüellik, mutlu insanlar topluluğu olarak gıpta ile bakılabilecek kaç ülke var? Bazılarınız, belki nüfusu birkaç milyon, toprağı bol, kaynakları zengin birkaç ülkeyi düşünebilir.
Ancak, bana göre böyle bir masal ülkesi! yok.

1 Şubat 2017

Bilimin henüz cevaplayamadığı soru: Mühürlü (imprinted) genler!

dna-epiSorular daima gerçek, cevaplar çoğu zaman yanlıştır
Bu yazım oldukça ilginç,sıcak ve gündemdeki bir konu ile ilgili. Dolayısı ile hakkında çok az şey biliyoruz. Esasen bilimde her şey hakkında çok az şey biliyoruz!  (Not: Konu içinde kaybolan okuyucular, metin içinde verilmiş olan linkleri takip ederek, bu karmaşıklıktan biraz kurtulabilirler).
Neyse geçelim...
Memelilerin (ve bazı bitkilerin!) genomları boyunca bazı genler, anne veya babadan gelip gelmediklerini gösteren işaretler taşırlar. Hepimiz her otozomal (allozom denilen X ve Y kromozomlardaki genlerin dışındaki genler) genin iki kopyasını taşırız. Bir kopyasını annemizden, diğerini ise babamızdan miras alırız. Dolayısı ile, bu genlerin her iki kopyası (alel de deniyor) da işlevseldir.  Yani, anneden veya babadan kalıtılan normal homolog genler arasında bir fark olmadığı kabul edilmektedir. Bu, gerçekten de birçok gen için doğru kabul edilebilir (Kromozom ve genlerle ilgili bir yazımı burada okuyabilirsiniz).
Ancak son yıllarda biliyoruz ki,  bazı az sayıda genin durumu buna uymaz. Yani bu çeşit bir katlımda, iki alelin eşit olarak ifade edildiği fikri geçerli değildir. Bu genler anne veya babadan gelmesine dayalı bir işlev farkı gösterirler.  Her ikisi birden kendini ifade etmez. Dolayısı ile bu genler üzerindeki işaretler bir ebeveyn alelinin seçici şekilde ifade edilmesi ya da suskun kalmasını sağlarlar.  
Bu genlere İngilizce “Imprinted” genler deniyor. Dilimize bunu “mühürlü, damgalı, kapatılmış ya da baskılanmış” genler olarak çevirebiliriz (ben mühürlenmiş terimini tercih edeceğim!). Yani bir ebeveynden gelen kopya mühürlenmiş ve ifade edilmezken, diğer ebeveynden gelen kopyasında bu mühürlenme olmayıp, gen kendini ifade eder (yani bir RNA türü veya protein kodlar).
Damgalama işlemi, gamet dediğimiz yumurta ve spermde embriyoda inaktif olması hedeflenen gen kopyasının "işaretlenmesi" başlar. İşaret, genellikle genin promotorunu yapan DNA dizisindeki metilasyondur. Epigenetik bir işaret olan metil grupları DNA'daki sitozinlere eklenir (DNA’nın C ile gösterilen nükleotidi, yani harfi). Bu çeşit işaretleme özellikle gunain (G) ve sitozinlerin yan yana oldukları bölgelerde daha yaygın olur. Sitozinlere eklenen bu metil işarteleri, promotora ifade (transkripsiyon) faktörlerinin bağlanmasına engel olur ve promotorun önündeki gen ifade edilmez yani suskun kalır. Bu olay aynı zamanda birçok kanserde tümörleri baskılayan genlerin promotorlarında da olduğundan, kanserleşme görülmesine neden olur (Epigenetik ile ilgili yazılarımı buradaburada burada ve burada okuyabilirsiniz).
Omik çağında olduğumuzdan, bu tür genlerin tanımlanması ve işlevlerinin anlaşılması için “Imprintome” terimi de kullanılmakta. Bu konudaki çalışmalar, yavrularında susturulan anne ve babalık genlerinin tanımlanmasını hedef almaktadır.
Mühürlenmiş genlerin insandaki sayısı yaklaşık 100 kadar. En iyi çalışılmış üçünü örnek verirsek;
mouseigf2IGF2 geni insülin benzeri bir büyüme faktörünü kodlar. Bizler dahil diğer memelilerde bu genin babaden gelen kopyası (alel) ifade edilirken, anneden geleni suskundur. Eğer anneden gelen de ifade olsaydı kanser dahil bir ton hastalığa düçar olacaktık. Diğer bir gen ise IGF2 proteinini bağlayan ve adı IGF2r olan bir reseptörü (hücre yüzeyinde gömülü bir almaç) ifade eden reseptör geni. Bu genin ise anneden gelen kopyası ifade edilirken, babadan gelen kopyası ifade olunmaz.
Bir diğeri ise, XIST genidir. Bu gen bir RNA kodlar ve bu RNA dişilerin (ve kadınların) her hücresinde bulunan iki X kromozomundan birini inaktive eder (bu inaktif X kromozomına Barr cisimciği de denir). Bu inaktifleştirme tamamen şansa bağlı olduğundan (yani dişinin bazı hücrlerinde annesinden gelen X inaktive edilrken, bazı hücrelerinde babasından gelen X inaktive edilir), tipik bir mühürlenme olayı değildir. Ancak, dişinin embriyonik olmayan dokularında (örn., amniyon, plasenta ve göbek kordonu) sadece babadan gelen X kromozomu mühürlüdür (ayni inaktiftir).
Dolayısı ile, mühürlenmiş genler 20 bin küsur genden sadece 100 kadar olmalarına rağmen, bireyin hayat-memat meselesinde büyük rol oynarlar. Bu mekanizma çalışmasa idi canlı doğmamız bile muhtemelen zor olacaktı. Kopya hayvanlarda canlı döl elde edilme olasılığının% 1’lerde seyretmesi ve canlı doğsa bile yaşam süresinin oldukça kısa olmasının ana nedenlerinden birinin bu mühürlenmiş genlerden kaynaklandığı düşünülmekte. Dolayısı ile, genomik mühürlenmenin yaklaşık 150 milyon yıl önce, canlılarda doğum olayının ortaya çıkmasında rol oynadığı sanılmaktadır.
Evrimsel açıdan, bu mekanizmanın hamilelik sırasında anne ile yavrusunun sınırlı besin kaynakları için verdikleri mücadele (çıkar çatışması) ve annenin yavrusunu rahat doğurabilmesi için onu mümkün olan en küçük boyutta tutmayı sağladığı düşünülmekte. Bunun tersine,  babadan gelen mühürlenmiş genlerin ise yavruyu büyük yapma yönünde çalıştığı anlaşılmakta. Çünkü, ne de olsa baba ile bebek arasında bir çıkar çatışması yok. Onu doğuracak olan ve kanındaki besinleri onunla paylaşacak olan anne. Başka bir ifade ile, annenin bu konudaki genleri bencil davranıp, rezervleri yavrusu ile paylaşmada anne daha çok kendi sağlığını ön planda tutarken, babanın genleri ise yavru lehine çalışmakta. Annenin mühürlenmiş genleri açılıp ifade olursa çocuk küçük, babanın mühürlü genleri açılıp ifade olursa çocuk normalden büyük olacaktır. Her iki ebeveynin mühürlü genleri birbirinin etkisini yok ederse, çocuk normal büyüklükte olacaktır. Bu genetik çatışma veya savaş sadece hamilelik sırasında değil, doğumdan sonra bile devam eder. Örneğin, bu şekilde doğmuş ve babadan gelen mühürlü geni ifade eden dişi farelerin, kendi yavrularını beslemede isteksiz davrandıkları görülmüştür.
Mühürlenmiş genlerde meydana gelen anormallikler hayatın erken evrelerinde (döllenmeyi takiben yavru doğana kadar) kendisini gelişimsel ve sinirsel bozukluklarla ortaya koyarken, ileriki yaşmada ise kanserden, Alzheimer hastalığına ve bipolar rahatsızlık, şeker hastalığı, cinsel yöneliş, otizm, obesite ve şizofreniye kadar bir seri rahatsızlıkla kendini gösterebilir. Özellikle de mühürlenmiş genlerle ilgili rahatsızlıkların başında zamanla obezite ve tip 2 şeker hastalığına sebep olan ve 15 kromozom üzerindeki bazı genlerin işlevinin kaybolmasından kaynaklanan Angelman ve Prader-Willi Sendromu ile ilişkili olduğu bilinmekte.
imprintingHenüz cevaplanamayan soruların başında ise “mühürlenme mekanizması”nın nasıl çalıştığı geliyor. Her ne kadar sperm ve yumurtanın oluşumu sırasında, bu eşey hücrelerindeki kromozomların üzerinde yer alan genlerin epigenetik etiketlerinin silinip yeniden yazıldığını içerse de, konuyu anlamaktan çok uzağız. Son çalışmalar, metil gruplarından yoksun besin maddeleri ile beslenmenin, döllerde mühürlenmiş genlerinin ifade profillerini etkilediğini göstermektedir. Dolayısı ile mühürlenmiş genlerin çevresel faktörlerden yani fiziksel ve kimyasal ajanlardan etkilendiği düşünülmekte.

22 Ocak 2017

2017’nin sorusu: Hangi bilimsel konu veya kavram daha iyi öğrenilmeli?

Edge  (edge.org) bilim üzerine kafa patlatan ve bunu alanındaki en tanınmış uzmanlarla yapan bir web sitesi. Dolayısı ile zeki insanların takip ettiği bir site. Edge'in Türkçe karşılığı "uç" olarak çevrilebilir. Ancak bu uç, kalemin ucu değil, bilimin en son noktası anlamında siteye verilmiş. Zaten sitenin sloganı şöyle:
Dünyanın en ileri noktadaki bilgisine ulaşabilmek için en karmaşık ve sofistike zihinleri araştırın, onları bir odaya koyun ve kendilerine sordukları soruları birbirlerine sormalarını sağlayın.
Sitenin geleneklerinden biri her yılın başında, dünyaca tanınan bilim insanı ve düşünürlere "yılın sorusu"nu sormak ve onların verdikleri cevapları yayınlamak. Siteye konan bu cevaplar daha sonra kitap olarak da basılmakta... 
Dolayısı ile zeki insanların olduğu ve bir düşünce yetisine sahip insanların takip ettiği bir site....

20. yaş gününü kutlayan Edge'in, bu yıl yani 2017 yılı sorusu şu:

Hangi bilimsel konu veya kavram daha iyi öğrenilmeli?

Richard Dawkins, Steven Pinker, Frank Wilczek,  Sean Carroll, George Church, John Markoff, Howard Gardner, Robert Sapolsky, George Dyson gibi tanınmış 206 bilim insanı ve düşünüre bu soru sorulmuş ve onların verdikleri cevaplar yayımlanmış.
Meraklısı, ilgili siteden bu 206 kişinin kendilerince önemli gördükleri, bilinmesi gereken bilimsel konu veya kavram ve o konu ve kavramın niçin öğrenilmesi gerektiği ile ilgili düşüncelerini okuyabilir.
Çünkü, bu kişilerin daha iyi öğrenilmesini düşündükleri bilimsel "konu veya kavramı" bir kelime ile buraya yazsam bile sayfalar tutacak.
Ancak, kendime göre ilginç bulduklarımı paylaşayım... 
Richard Dawkins'e göre "Ölülerin Genetik Kitabı" konusu iyi anlaşılmalı. Ona göre eğer genomumuzadaki tüm sihirli noktaları aydınlatabilirsek, nasıl bir ortamdan geldiğimiz, atalarımızın ne yeyip içtiği, herhangi bir besin kıtlığı olup olmadığı gibi geçmişe, çooo çoook geçmişe ait konuları bile bilebileceğiz. İlginç...
Margaret Levi için ise en iyi bilmemiz gereken bilimsel konu/kavram: "Karşılıklı fedakarlık". Ona göre, toplumların hayatta kalmaları ve gelişmeleri için, üyelerinin önemli bir kısmı karşılıklı fedakarlık yapmalıdır. İnsanlar da dahil olmak üzere her türlü hayvan, diğerlerine fayda sağlamak için büyük bireysel bedeller öderler (cephede arkadaşı için kendini feda eden asker misali). Gerçekten de, bu tür bir fedakarlık, bir grubun refahını, hayatta kalmasını geliştirirken, işbirliği kültürü üretmede de kritik bir rol oynar. Ne diyeyim... Bilgece.
Jared Diamond’a göre “Sağduyu”. Öğretmeninin vermiş olduğu bir geometri sorusu üzerinde oldukça durmuş. Bilimsel tartışmaların çoğunun birbirini yanlış çıkarmaya odaklı olduğunu, ve ortak akıl veya sağ duyunun ise çok kaale alınmadığından şkayet ediyor ve bu konunun daha iyi anlaşılması gerektiğine inanıyor. Yorumsuz...
George Dyson için en iyi öğrenilmesi gereken konu veya kavram: "Reynolds Number". Eh bir fizikçiden de bu beklenir. Anlayan varsa, yorumda bulunsun...
Mario Livio’ya göre “Kopernik Prensibi”. Başka uçuk bir fizikçi…
Nobel Ödüllü (yine bir fizikçi…) John C. Mather’a göre “Big-Bang”.
Evrimci Jerry A. Coyne’a göre “Determinism”. Ona göre, herkesin anlaması ve takdir etmesi gereken bir kavram "fiziksel determinizm" fikridir: evrendeki tüm madde ve enerjinin (beynimiz dahil olmak üzere) fizik yasalarına uyması. En önemli sonuç, "özgür irade" diye bir şey olmadığıdır: Kendimiz dahil olmak üzere tüm canlılar genleri ve çevreleri tarafından belirli bir anda yalnızca tek bir şekilde davranırlar. Yani farklı davranamazlar. Seçeneklerimiz varmış gibi hissederiz, fakat değil. Bu anlamda, "dualistik" özgür irade bir illüzyondur. İlginç...
Douglas Rushkoff için öğrenilmesi gereken en önemli konu/kavram ise “Kronobiyoloji”. Bu konudaki bir yazımı burada okuyabilirsiniz. Böylece ikinci bir zahmete girmiş olmam. Ancak, bu kişinin bu konuyu niçin seçtiğini web sitesinden bakmanızı öneririm. Esasen bunu tüm diğer cevap/açıklamalar için sağlık veririm (tabi yeterli derecede İngilizceniz varsa!).
Leo M. Chalupa için “Epigenetik”. Bu blogun faori konularından biri olan epigenetik hakkındaki yazılarımı buradaburada burada ve burada okuyabilirsiniz.
Başka bir fizikçi Sean Carroll için “Bayes Teorem”i. Oldukça karışık bir şey. pek birşey anlayamdım. Daha önce açıklamasında veya doğruluğundan emin olmadığımız bir konununi yeni bilgi, ve bulgular ışığında daha iyi anlaşılması veya emin olunması... Allah aşkına neden bahsediyorum... Öfff. Karışık! Bir fizikçi ile konuşmam gerekecek...


Steven Pinker'a göre "Termodinamiğin İkinci Yasası". Şunları söylüyor:
Termodinamiğin İkinci Yasası, izole edilmiş (enerjiyi almayan) bir sistemde entropinin asla azalmadığını belirtmektedir. (Birinci Kanun enerji korunumu, Üçüncü Kanun is mutlak sıfır dereceye ulaşılamayacağıdır). Kapalı sistemler, daha az karmaşık, daha az organize, ilginç ve faydalı sonuçlar vermekten uzak bulunup, bir dengeye varıp öylece monoton bir şekilde kalırlar.
İkinci Kanunun orijinal şeklinde,  iki cisim arasındaki sıcaklık farkını ve açığa çıkan ısının sıcak vücuttan  soğuk vücuda doğru aktığı ve kullanılabilir enerjinin tükendiği sürece değinmiştir. Isının görünmez bir sıvı değil, moleküllerin hareketi olduğu görülünce İkinci Yasanın daha genel, istatistiksel bir şekli ortaya çıktı.  Düzen, bir sistemin mikroskobik olarak bir seri farklı durumu olarak karakterize edilebilir: Bütün bu durumlar arasında yararlı veya işe yarayan durumların sayısı çok az iken, düzensiz ya da yararsız durumların sayısı sonsuzdur.
Örnek mi? Deniz kenarındaki plajda kumdan yapılmış bir kale düşünün. Bu işe yarayan, güzel görünen bir yapıdır. Yarın geldiğinizde onun yerinde yeller eser ve tüm kum tanecikleri rüzgar, dalga vs ile kaleden eser bırakmayacak şekilde dağılmışlardır ve zaman geçtikçe de bu kum taneciklerinin biri birine karşı olan durumları da sonsuz sayıda değişecektir. Bir daha asla o güzelim kaleyi göremeyeceksiniz.
Termodinamiğin İkinci Yasası konuşmalarımızda  "toprak toprağa, kül küle", "her şey dağılır", "paslanma asla uyumaz", "aksilik illa da olur", “çırpılmış yumurtayı tekrar yumurtaya döndüremezsiniz”, “bir şey yanlış gidecekse, illa da gider”, “eşek bir tekme ile ahırı yerle bir eder, fakat ahırı yapmak için marangoza ihtiyaç var” gibi sözlerle gündelik hayatta da girmiş gibi.
Bilim insanları, İkinci Yasanın gündelik hayattan daha fazlası olduğuna inanırlar. Bu yasa evreni ve ve onun içindeki yerimizi anlamanın temelini oluşturur.
Entropinin daima arttığını ifade etmesi ile, bu yasa bence doğal yasalar arasındaki en üst sırayı hak ediyor.
Ve evrimci psikologlar John Tooby, Leda Cosmides ve Clark Barrett Termodinamiğin İkinci Yasası “Psikolojinin Birinci Yasası" dır derler.
İkinci Kanun yaşam, zihin ve insanın çabalamasının nihai amacını tanımlar: entropi gelgitiyle mücadele etmek ve faydalı düzen için enerji harcamak.
İkinci Kanun bize şunu söyler: talihsizlik kimsenin hatası değildir. Bilimsel devrimin en büyük atılımı, evrenin amaçla doyurulduğu görüşünü geçersiz kılmak oldu: her şeyin bir nedenden ötürü olduğu ilkel anlayışı; kazalar, kıtlıklar ve hastalıklar gibi kötü şeyler olduğunda bir sanık, iblis, günah keçisi veya cadı bulunmaya çalışılır.  Galileo ve Newton, bu kozmik ahlak oyununu, evrenin o anki şartlarından kaynaklandığı görüşü ile yerle yeksan ettiler.
Yoksulluk açıklama bile gerektirmez. Entropi ve evrim tarafından yönetilen bir dünyada, yoksulluk insanlığın varsayılan esas halidir. Açıklanması gereken şey zenginliktir. Bununla birlikte yoksulluk konusundaki tartışmaların çoğu, kimin bunun için suçlanacağıdır.  
Harvard’lı  genetikçi George Church’e göre "DNA". DNA’nın nesi kardeşim? Bu blogun % 90’ı DNA ile ilgili… Church'ün verdiği konu veya kavram olarak seçtiği DNA için yine verdiği cevaba bakalım. Cevap nispeten kısa olduğu için hepsini buraya alıyorum. İlginç...
"DNA" nın halihazırda en yaygın bilimsel terimlerden biri olduğunu, 392 milyon Google arama kaydı ile sonuçlandığını ve  1946'dan beri hızla yükselen Ngram puanıyla (bu da ne?, sanırım hesaplamalı biyolojide bir terim!) ekmek, kalem, bomba, ameliyat ve oksijen gibi terimleri geçtiğini biliyormusunuz?. DNA, "genetik" veya "kalıtım" gibi görünüşte daha genel terimleri bile geride bırakıyor. Deoksiribonükleik asit için kullanılan bu süper “moron” kısaltması (yani DNA) şirketten sanata çok sayıda klişeye esin kaynağı oldu. Atmosferimizdeki oksijenin varlığından sorumlu canlılardan, dünyadaki tüm diğer gelmiş geçmiş canlıların tüm hücrelerde mevcut. Buna rağmen, bu molekülün kendi vücudumuzdaki küçük bir parçasını bile ilgilendiğimiz spordan, sevdiğimiz bir oyuncudan bile az biliyoruz. 
Gün itibarı ile tüm genlerinizi 499 dolara ve ve neredeyse tüm DNA’nızı (genom) 999 dolara belirleyebilirsiniz. Dokuzlar bile tüketici fiyatlaması gibi görünüyor. ("2.999.999.999 dolardan 999 dolara, acele edin! Malzeme sınırlı!"). Fakat ne alıyorsunuz? Çocuğunuz olacaksa, bu çocuk 7,473,123,456 bireyden biri olacak. Sen ve eşin Tay Sachs, Walker-Warburg, Niemann-Pick-A veya Nemalin miyopati gibi erken yaşta ölümüne neden olan ciddi bir hastalığın sağlıklı taşıyıcıları olabilirsiniz. Aile geçmişinizde bulunmaması önemli değil, halen risk altındasınız. Bakım maliyeti bazı genetik hastalıklar için fert başına 20 milyon dolar olabiliyor. Ancak hasta çocuğa ve ailenin psikolojisine etkisi bu ekonominin çok ötesine geçmektedir.
Dolayısı ile bir akıllı telefon fiyatına veya 5 yıldızlı pahalı bir otele vereceğimiz bir gecelik otel odası ücreti ile neden geleceğimizi, ailemizi, soy ve sopumuzu bu kadar belirleyici olan bu molekül üzerinde hangi gizemler var ve bizi neler bekliyor konularını insanoğlu neden göz ardı eder!
Jonathan B. Losos’a göre bilinmesi gereken konu ise “Doğal Seçilim”.  Bol miktarda evrim bilmek gerekiyor. Bu konudaki bir yazımı burada okuyabilirsiniz.
Bazı diğerlerine göre 2017'de bilinmesi gereken bilimsel kavram veya konular:
  • Hans Ulrich Obrist’e göre “Gaia Hipotezi”
  • Stuart Firestein için “Bilim insanı”
  • Ernst Pöppel’e göre “Zaman Pencersi”
  • Matthew Putman’a göre “Reoloji”
  • Andrés Roemer’e göre “Transkriptom”
  • Katherine D. Kinzler’e göre “Alışkanlık”
  • Itai Yanai’ye göre “Somatik Evrim”
  • Buddhini Samarasinghe’ye göre “Sürü Bağışıklığı”
  • Richard Prum’a göre “Filogeni”
  • Abbas Raza’ya göre “Standart Sapma”
  • Susan Blackmore’a göre “Replikatör Kuvveti”
  • Victoria Stodden’a göre “Epsilon”
  • Nicolas Baumard’a göre “Fenotipik Plastisite”
  • Terrence J. Sejnowski’ye göre “Algoritmalar”
  • Martin Rees’e göre “Çoklu Evren”
  • Nigel Goldenfeld’e göre “Bilimsel Metot”
Vd… için (edge.org)
Benim teklif edeceğim konu veya kavram ise: Kanser. Bu konuda yazılmış bolca yazıyı bu blogda okuyabilirsiniz (arama kutucuğuna "kanser" yazmanız yeterli).
Daha önceki yıllarda Edge'in bilim konusunda sormuş olduğu sorular ise şöyle:
2016: Size göre son zamanların en ilginç bilim haberi ne? Onu önemli kılan ne?
2015: Düşünebilen makineler hakkında ki düşünceleriniz ne? 
2014: Hangi bilimsel fikrin artık emekli edilmesi gerekir? 
2013:Ne hakkında endişelenmeliyiz? 
2012: En favori, detaylı, güzel açıklamanızı hangi konuda yapabilirsiniz? 
2011: Hangi bilimsel konu herhangi bir insanın zihinsel kapasitesini geliştirebilir? 
2010: İnternet düşünce ve karar biçimimizi nasıl değiştiriyor ?
2009: Her şeyi ne değiştirebilir?
2008: Hangi konuda fikriniz değişti? Neden?
2007: Hangi konuda iyimsersiniz? 
2006: Tehlikeli fikriniz ne?
2005: Kanıtlayamazsanız bile, neyin gerçek olduğunu düşünüyorsunuz? 

12 Ocak 2017

İki genç Türk bilim insanına Amerika’nın en büyük bilim payesi

İki Türk-Amerikan Bilim İnsanı, Amerikan Başkanlığının Bilim Adamları ve Mühendisler için Erken Kariyer Ödülü (PECASE) ile ödüllendirildi.  Bu yıl toplam 102 kişiye verilen ödülü alanlar arasında University of Miami’den Nurçin Çelik ve Northwestern Üniversitesi’nden Sinan Keten de bulunuyor. Her ikisi de Savunma Bakanlığı tarafından ödüle aday gösterildi. Ödül, Birleşik Devletler Hükümetinin bilim ve mühendislik alanındaki üst düzey çalışmalara verdiği en büyük ödül niteliğinde.
Nurçin Çelik, Mühendislik Fakültesinde yardımcı doçent olup, araştırma alanları dinamik veri tabanlı çok ölçekli uyarlamalı simülasyonlar, karmaşık sistemlerin modellenmesi ve kontrolü, akıllı örnekleme algoritmalarıdır. 
Sinan Keten, Northwestern Üniversitesi Makine Mühendisliğinde doçent olup, araştırma alanı nanoyapılı polimerik malzemelerdir.
1996 yılından beri verilen bu ödülü daha önce alan Türk araştırmacılar ise:
Yıl        İsim                    Çalıştığı kurum                 Aday gösteren kurum
2017     Nurcin Celik        University of Miami          Department of Defense
2017      Sinan Keten        Northwestern University   Department of Defense
2012      Ahmet Yildiz      Berkeley                             NSF
2011      Nihal Altan-Bonnet     Rutgers                      Department of Health
2010      Hatice Altug         Boston University            NSF
2010      Aydogan Ozcan    UCLA                               Department of Defense
2009      Ilke Arslan            UC Davis                          Department of Energy
2007      Bahar Biller           Carnegie Mellon University       NSF